Umutlarımız bayraktı gençliğimizde.
Bilmediğimiz sokak,
Gönmediğimiz meydan yoktu şehirlerimizde.
Arka sokaklarıydık duvarlara yazılanların,
Pankartlarda taşınanların arka bahçesiydik.
Kasım da aşk mı başka,
Yoksa en çok hüzün mü yakışan Kasım'a?
Biz sorgularken düşlerle,
Güzel günlere yaşlandık" diyor bir şiirinde adaşım.
Eylül'lü yeni bir haftanın ilk gününde sabah kahvesini yudumlarken günün yakasına bir merhaba, dostların, arkadaşların yanağına bir öpücük, o büyük güne, o büyük umuda bir selam, Ekim için düşlerin resmini çizenlere "Yapı yeri bayram yeri gibi değil her zaman" türküsünü bırakıyorum en güzelinden.
Bugün pazar, ilk defa güneşe çıkanlara, ilk defa güneşe çıkartılanlara selamla başlayalım. Her şeye rağmen "yaşadım", "bu günleri de gördüm, bahtiyarım" diyenlere merhabayla başlayalım güne.
"Öyle olsun!" diyorsanız gün güzelleşsin bizimle, gün umutla güzelleşsin, sevgiyle, yaşamaya tutkuyla güzelleşsin. Gün binbir renkli çiçeklensin gülümseyişle hayatın ellerine dokundukça. Gülelim ki, her şeye rağmen güller açsın gönlümüzde.
Yaşamak güzel şey her şeye rağmen enseyi karartmadan, umudu tüketmeden, her rüzgarda sağa sola savrulmadan, inancı sarsmadan.
Son günlerinde Eylül akşamları serin yüreğimiz gibi, Eylül akşamları derin duygularımız gibi. Yazdan kalma günü yıkıyor Eylül yağmurları. Geceden kalma Yağmurla uyanmak var güne. "Yağmur sesiyle açtık gözlerimizi bugün de" demek var. Eylül zamanlarında çiçekler, ağaçlarda yapraklar Eylül zamanlı.
İki Eylül'ü var bizim kuşağımızın, biri yaşadığımız, biri yaşatanlardan kalma. Biri kapkara karanlık, korku duvarları örülü, postal sesleri içinde. Biri umutlu ışık karanlığa, ufukta aydınlık bilinçli Eylül doğumlu. Yani demem o ki, biri ölümlü biri doğumlu yaşam Eylül'ü. Biri doğarken biri ölüyor hayatın diyalektiğinde yeni ve yeniden yaşam için. Ölümü yıkasın, doğumu kutsasın Eylül yağmurları.
Eylül akşamları serin, Eylül geceleri derin, ayrılık şarkısı gibi hüzünlü, yüreklerimizde sevda hasretlik kokuyor. Ekim'se bir başka düş, tarihin hükmünde vakti zamanı bekleyen. "Zulamdaki mahsun resim" gibi mahsus mahalde.
Gönülden geçenleri düşünüyorum Eylül akşamları. Yeni bir güne başlar gibi, uçuşan kuşlar gibi, akan nehirler gibi. Bana Antep'i, bana İzmir'i, bana Isparta'yı, bana Ankara’yı ve Bern'i getiren, ben gidemesem de gelen dostlar, arkadaşlar gibi.
Yazın tozunu alır Eylül yağmurları, toprağın hasretini alır. Bir de dünyanın kirini pasını alsa, yusa pırıl pırıl, adaletin terazisinin kefesini temizlese haktan hukuktan yana. Biz dünle bugün sarmalında bilincimizin ve belleğimizin izini kaybetmeden sevdalılar için, biz yürek, biz kafa ve kol emekçileri için. Birlikte yazsak yazsak özlediklerimizle yarına dair gece düşlerimizi, gündüz hayallerimizi de biletimi kessem hak yerini bulursa, kısa çöp uzun çöpten hakkını alırsa eğer.
Sevme hakkımızı koyuyorum terazinin bir kefesine, bir kefesine yüreğimizi. Adalet bulsun yerini her şeye rağmen. Ey özgürlük düşü, özgürlük hasreti öpüyorum günaydınla seni her sabah, sarıp sarmaladım seni her şeye rağmen belamdan uzak tutarak.
Eylül akşamları serin yüreğimiz gibi, duygularımız gibi Eylül. Yazdan kalma günü yıkıyor Eylül yağmurları. Bugün de geceden kalma Yağmurla uyandık güne. Yağmur sesiyle açtık gözlerimizi bugün de. Eylül zamanlarında çiçekler, ağaçlarda yapraklar Eylül zamanlı. Adı Eylül olanlar var, adı Yağmur olanlar. Bundan dolayıdır bir yanı seviyor yüreğimin, bir yanım sevmiyor darbeli karanlık günlere de ad olan Eylül'ü. Sevmek yanım ağır basıyor hayatın mecrasında yine de. Eylül'ü karanlığa ışık eyleyenlerde var, az buçuk sokaklarda, dağların eteklerinde ve ille de taş duvar, demir kapı, kör pencereden ibaret alanlarda hasretinden prangalar eskitirken direniş kılanlar da var tarihimizde.
Yağmur da güzel, yağmurlu gün de Eylül gibi. Sana bana, bize olduğu, hatta daha fazlası yağmura da ihtiyacı var doğanın, bitimsiz hayatın ihtiyacı var. Toprağın suya ihtiyacı var, yüreğin umuda. Su hayattır çünkü. "Yağarsa yağmur yağsın, zaten ben ıslanmışım" dediği gibi Şenol Morgül'ün.
Dedim ya, Ekim'in sancısı Eylül, Ekim'in deresi, çayı, ırmağı ve zamanı yaşanan her gününde Eylül'ün.
Eylül ırmağında Ekim'e akarken hayat, Günaydın Eylül'ce Ekim diyenlerdeniz. Ekim düşlüyüz çünkü, Ekim umutluyuz güz ortasında güz günlerinden hesabı kitabı alarak bir de.
Dünü unutmadan, bugünü ertelemeden, yarından vazgeçmeden güne ğüzel düşlerle uyanmak, umutlu düşlerle yaşamak, özlemlerle sevmeyi duyumsamak yaşamımızın öyküsü. Bir de "Ömründe günahkar öpücükler biriktirmeyenlerin" nükteli öyküsü Sezai Sarıoğlu'nun dediği gibi.
Düşleri gerçek, umutları esin kaynağımız kılarak, ve de gelip konaklayan sevdiklerimizin, gelip gidenlerimizin ip ince özlemlerine yaslanarak yaşayacağız hayatı. Uzak ya da yakın sınırlar çizmeden, ömür biçmeden yaşamak taşınan bir sevda yüküdür hayat.
Öyleyse vebalimizdir yaşamak için yaşatmak. Güne Güzel Ekim'li düşlerle günaydın, Eylül'ü dirençli kılan sevgiler.
Ekim'in ikisi akşamın yedisi "Anlatı ve Dinleti Akşamı" vardı Ludwigsburg Alevi Kültür Merkezi'nde. Yazar ve Şair Sezai Sarıoğlu ile Şenol Morgül'ün katıldığı, hoş anlatımlı, hoşça gülüşlü, şiirli müzikli bir akşamdı. Türkiye’den gelmişlerdi. Dinlemeye ve tanışmaya gittim. Şiirlerle şarkılarla, masallarla anlatılan "Bizim Mahalle"nin ince ince, küçük küçük dersleriyle dolu güzel bir akşam oldu. Gençlerden de olsa da aramızda saçlarına ak düşenlerimiz çoktu. Birlikte dinleyip birlikte söyledik. Dün, bugün ve yarın denkleminde edebiyat, sanat ve kültürel olarak düşündüren güldüren, soran sordurtan, sorgulayan derslerle dolu estetik bir akşamdı. "Bunca okumamaya zaman bulmayı nasıl başarıyorsunuz?" sorusunun çengeli hepimizin kafasında takılı kaldı galiba.
Her birinden parmaklarıyla iz bırakan imzalı birer kitaplarını aldım armağan olarak.
"Gitme, dağlar öksüz kalır gitme.
Yıldızlar yalnız kalır gitme.
Şarkılar yarım kalır gitme.
Bu şehri seninle sevdim,
Çiçekler Susuz kalır gitme".
Vay dilim dilim, Sırrı söz, sözü sır eyleyen dilim...
Yıldızlardan geceye salıncak kurarken güneşli güzel günlere binbir umutla; "nereden nereye" demeden binbir renkli çiçeklensin diye yaşam bahçemiz; bir değil Pir sevdiğimiz kentlerimizde dağlarımız öksüz, sokaklarımız yetim kalmasın diye; özlediğimiz özgürlük, adalet, demokrasi ve sınıfsız sömürüsüz, sınırların kalktığı bir düş ve düşü gereç kılma bütün ömürbillah çabamız.
Gidenleri çağır; çağır aklım, fikrim, yüreğim çağır diyerek günaydın Ekim'ce.
















