Yaşar Kemal Güle Güle Usta!

H-Karşıyakalı

07-01-2016 22:41

Sen yazarken, biz okurken yargılandık

“Demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım” demişti bir söyleşisinde. 90 yıllık direngen yaşamının, ömrünce tüm yaşanmışlıklara nasıl dayandığını özetleyen, tanımlayan özce veciz bir söz. Kemal Sadık Göğçeli nüfus kütüğünde adı. Ailesi Van’lı göçmenlerden. Muhacir sayılanlardan gelip Adana’nın Hemite köyüne yerleşenlerden Yaşar Kemal. Bir kaza sonucu küçük yaşlarda kaybedenlerden aynı zamanda. Anadolulu olduğu kadar Mezapotamyalı olan, gönlü aydınlık yarınlara yadigar kalan aydın ve yazarımızı yitirdik. Gökyüzünü herkese armağan ederek göçtü yeryüzünden yerin altına.

Edebiyatımızın, kültür ve sanat dünyamızın bir ulu çınarını daha, gölgesinde hep serinlendiğimiz, okurken bile dinlendiğimiz, yazarken bile ilham aldığımız bir Koca Çınarı’nı, kalem ustasını, yaşam ustasını, bir bilge insanını yitirmenin acısıyla dolu yüreğimiz. 92 yaşında genç bir yürek, usta bir kalem ayrıldı aramızdan. Böylesine yaşamak elbette herkese nasip olmaz. İlle de “bir orman gibi” kardeşçesine yaşamak, bütün dillerde, bütün renkleriyle, inançlarıyla yaşamak.

Edebiyat ve Kültür Sanatın Büyük Çınarı Sende binip gittin o güzel insanların yanına o güzel atlarla. Terkine sevdasını, terkine kavgasını alarak gitti.

Sen yazmaktan yargılandın, biz okumaktan yargılanan olduk bu memlekette. Sen yazdığın için Mahpus damlarında ömür tükettin, biz okuduğumuz için bu memlekette. Sen 75′inde bile yargılandın, biz 15′inde mahpus yattık. Daha gerisini bilmem. Onları yazılanlardan okuyarak öğrendik, anlatılanlardan dinleyerek öğrendik. Ama 12 Eylül gibi bir Cuntanın hem sanığı olarak yargılandık, hem de tanıklık ettik yaşarken. Sorguda hangi kitapları okuyorsunuz diye sorduklarında, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Orhan Kemal, Aziz Nesin adlarını sayardık. İşkenceli sorgulara tabi tutulurduk bunun için. Kitapları kim vermiş, kimden almışız türünden bir sorgu soruları çoğalır çığlıklar içinde. Maalesef o dönemin Sıkıyönetim Savcılarının hazırladığı birçok dava iddianamesinde yazdıkları için suçlanırdı yazarlarımız. Sıkıyönetim Savcıları hazırladıkları iddianamenin ön açıklamasında “Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Orhan Kemal, Aziz Nesin gibi yazarların kitaplarını okuyarak anayasal düzene karşı gelerek…” diyerek devam eden satırları unutmak mümkün değil. Neredeyse bu topraklarda doğup büyümekten, yaşamaktan suçlandığımız günler.

Yaşar Kemal’in ardından bir kez daha anımsadım o günleri. Onlar yazarken, bizler okurken yargılandık. Bu da bir onur bizlere. Hapishanelere girip çıkmayan yazarımız yok gibi. Edebiyatımıza bundan ötürü bazen “hapishane edebiyatı” denir, haksız da değil. Yazarlarını, şairlerini, ozanlarını hapishanede yetiştiren bir memleketiz. Yetişen için onurda, yetiştiren için bir ayıp bu. Ve ne yazık ki, bu ayıp bugünde sürmekte hala.

Sana güle güle usta. Gel gör ki, İnce Memetler, Çakırcalı Ali Efeler öksüz, Ağrı Dağı Efsanesiz, Demirciler Çarşısı dilsiz, Çukurova sensiz, özgürlük ve demokrasi mücadelesi çınarsız kaldı. Barış tutkusu, kardeşlik köprüsü ışıksız kaldı.

Toroslardan Kaz dağlarına bu memleketin, bu dünyanın dağları üşür sensiz. Sen gideli Doğa dilsiz, çiçekler renksiz, kurt, kuş, börtü böcek sağır, ırgatlar öyküye, insanlık romantizme, hasret kaldı. Akçasazın ağalarına da korku kaldı hep. Topal Osmanlar da ihanetiyle kararacaklar hep.

Geride bıraktıklarına kolay gelsin yinede, sana uğurlar olsun. Umutların, özlemlerin, düşlerinle uğurlar olsun. Düşlerin bizlere emanet. Yazmasan da, sen, yazdırmaya, bizse okumaktan yargılanacağız daha bir zaman bu memlekette. Gözün arkada kalmasın. Bilir bizimkiler bu hayat için sevmesini, kavgasını en hasından. Şarabi eşkıyalar yolunu gözlüyor şimdi. Bizden selam söyle, Anadolu – Mezopotamya dillerinde olsun. Yüreği kadar bu dünyada yer tutanlar adına selam götür bizden. Arince, Emrece, Sibelce, Paramazca, Johnston Ashley, İvanaca, Kaderce olsunda kaderimiz olmasın ama. İşçi arılardan, kızıl karıncalara, çiçekli bahçeler bu dünyada, bu topraklarda anılarınız, yarattığınız değerlerle daha da güzelleşmeye devam edecek.

Hele Ulaş’a Ulaş’a çağırırken yüreklerimiz düştü ateşe be usta. Nerede olursa olsunlar “bizimkiler böyle ölür, böyle ölür bizimkiler” unutmadık. Bu coğrafya da kadim halkların kadim kalemiydin be usta. Kürttün ama en güzel eserlerini Türkçe verdin. Tüm dilleri severdin. Onun için tüm dillerde seni seviyor.

Ölümsüz eserler bıraktın bize. Umutlu eserler bıraktın. Ezilenler yenilmedi eserlerinde, umutla direndiler ve kazandılar hep. Ezilenlerin ahı yerde kalmadı senin eserlerinde. Hürü anaların, Meryemce’nin ahı kalmadı. Anadolu Mezopotamya coğrafyası kadar tüm kadim halkların kadim kalemi ulu çınar Yaşar Kemal eserleriyle, aydın duruşuyla, aydın tanıklığıyla çağına, ölümsüzdür.

İstanbul’da Teşvikiye’den uğurladı sevenlerin on binler olup. İnce Memetler, Çakırcalı Ali Efeler, Deniz Kıyısında Ağrı Dağı efsaneleri, Binboğalar seni uğurladık. Toroslardan Kaz dağlarına, “hele Kozan’a Kozan’a” diyerek, “Hasan dağı hasan dağı yol ver geçem” diyerek uğurladık.

Barışın, kardeşliğin, halkların kalemi, sesi Güle güle. Güle güle usta, ışıklar içinde uyu.

Sonra Lütfü Kırdar Kongre ve Kültür Merkezi Konferans Salonunda buluştu binler. Yaşar Kemal anmasındayız. Dost, kardeş, satırlarında Yoldaş olanlar bir arada. Sevenlerin kadar, sevmediklerin, sevmeyenlerinde bir iki göze çarpıyor.

“Yer Yaşar Gök Kemal” diyor Can Dündar yazısında. Çok güzel bir tanımlama. Yerin göğün yoldaşı yüreklerimiz sevginle güçlü. Umutlarımız özleminle büyüyecek. Umut tarlasında özlemlerimiz yeşerecek bizim.

Anılıyor yerin Yaşarı, göğün Kemali. Zeynep Oral sunuyor. Çok Etkileyici bir ses. Şiirleri okunuyor, bir Meltem Cumbul, bir Cihan Ünal ve iki tiyatro sanatçısı tarafından. Salon son sırasına kadar dolu.

Duygular yaşıyoruz duygu duygu duygulu yüreklerimizle. Kim yok ki, kimler yok ki, Rakel Dink Hrant Dink’i alıp gelmiş yanında, Gülten Kaya Ahmet Kaya’yı, Mukaddes Erdoğdu Çelik İrfan Çelik’i, gençler Paramaz’ı, Sibel’i, oğuz’u, Emre’yi, Arin’i, kader’i, Limter-İş’liler Süleyman Yeter’i, BEKSAV Işık Kutlu’yu ve daha daha nicelerini.

Çukurova’yı anlatırken dünyayı anlatan, insanı yazarken insanları yazan anılıyor. İnsanlığa vasiyetin “SÖZÜM SİZE! ” Çağrısı hep kulaklarımızda olacak. Güle güle Usta.

“Zulüm tarlasında zalimler biter”. Umutlu topraklarda, bereketli toprak üzerinde zalimin zulmüne karşı direnmek, yaşadıkça umudu üretmek, sevgiyi büyütmektir.

Gitti güzel insan, onurlu yazar, aydınlık yüzü memleketin, insanlığın göz pınarı, yürek dili, düş dili o güzel atlara binerek. Sait Faik Abasıyanık “Kürt’lerin en Türk’ü, Türk’lerin en Kürd’üne” diye yazmış Yaşar Kemal’e imzalayarak verdiği kitabına. Yeri doldurulması güç yalnızlığımızın.

Sen yazdın biz okuduk. Birlikte yargılandık. Bu onur bize yeter.

H. KARŞIYAKALI

DİĞER YAZILARI Hem şair hem yazar Entepli Nevin Koçoğlu 01-01-1970 03:00 “Güneşi görebilmek için karanlığı kazıyoruz!” 01-01-1970 03:00 Bir özlemdir bahar tadında yaşamak 01-01-1970 03:00 Okumak öğrenmektir 01-01-1970 03:00 Hayata Ismarladım Rastgele 2021 01-01-1970 03:00 Tüm İşçiler birlik olursa değişir dünya, değişir hayat! 01-01-1970 03:00 "Biz Olmak" deyince... 01-01-1970 03:00 Türkü Ustası Türküleriyle Türkülerde Yaşıyor 01-01-1970 03:00 KISSADAN HİSSE: DUYMAK, GÖRMEK VE BİLMEK 01-01-1970 03:00 Anneler Günü güzelliğine 01-01-1970 03:00 Güle Güle Ülkü Tamer, IŞIKLAR İÇİNDE OL USTAM 01-01-1970 03:00 GÜNE MEKTUP GÜZELLİĞİ DÜŞERSE 01-01-1970 03:00 En Çok Kasıma Yakışıyor Hüzün 01-01-1970 03:00 SABRIN SELAMETİNDE ÖZLEMİN SICAKLIĞI 01-01-1970 03:00 „Güz Mevsiminde Gidenlerimize Saygıyla” 01-01-1970 03:00 Bir Ahmed Arif Güzellemesi 01-01-1970 03:00 101 Yıllık Acıya Dayanır mı Bu Topraklar? 01-01-1970 03:00 Yüreği Bir Olanın Yazgısı da Bir Olur 01-01-1970 03:00 Hasretin Gücü Olmak 01-01-1970 03:00 Bu Dünyada Olmazda Yok, Olamaz da 01-01-1970 03:00 Gündem Dersi: Barış ve Savaş 01-01-1970 03:00 Rüzgar kanatlı çocuklar mevsimi 01-01-1970 03:00 Bizim Nazım Hikmet 01-01-1970 03:00 Bu Dünyada Olmazda Yok, Olamaz da 01-01-1970 03:00 “Kandan Kına Yakılmaz!” 01-01-1970 03:00 Gel Utandırma Bizi 01-01-1970 03:00