https://www.avrupaolay.com/files/uploads/user/71689.jpg
Müslüm Taş
Advert

CEVİZ KABUĞU

07-01-2016 23:35 99199 kez okundu.

Bahar yaklaşırken göz kırpmıştı mevsim. Bütün kuru dallara can gelmeye başlamıştı. Dallar da küçük gözenekler, hareketlenirken nisan yağmurları da  olanca bereketini toprağa bırakıyordu. Bahçedeki bütün ağaçlar cana durmuştu sanki. Elma, armut, kiraz, vişne, en erken kızılcık ağacı açtı çiçeğini. Ceviz ağacı her zaman ki gibi asaletini korudu. ‘’Geç olsun, açmak için hiç acelem yok.’’ Diyordu. Bahçenin asil ağacıydı o. Dayanıklı koca yürekli koca ağaçtı.

Bebelerin oymalı beşiklerini yaparlardı gövdesinden, kızların çeyiz sandıkları olurdu ondan, oymalı dolaplar, kapılar, masalar hep ondan inşa edilirdi. O hatırı sayılır bir ağaçtı. Kıvrım, kıvrım kıvrılan çiçeklerini açmıştı. Şuh bir kadın gibi dalların da sallanırken çiçekleri, koca gövdesiyle meydan okurdu fırtına ve tufana. Mevsim yaza doğru ilerlerken çiçekleri yerini küçük yeşil ceviz kokulu toplara bıraktı. Bazen çocuklar heves edip koparırdı, ama tadı acıydı. Sonra fırlatıp atarlardı, nasıl olsa. Yaza yaklaşırken artık küçük meyveleri kilitlenmeye başlamıştı. Yeşil kabuğunun içinde. Sonbahara doğru iyice kilitlenmişti meyveleri. Kilitli meyve sandığının içinde insanoğlunun düşünce kaynağı beynine benzer bir besin oluşmuştu. O bu küçük sandıklar da sanki kalbini sevgisini saklıyordu. Bir maşuka vermek için…

Bir gün bahçeye elinde sırıklarla birkaç insanoğlu geldi. Gövdesine tırmandı. Olanca kuvvetiyle ellerinde ki sırıkları dallarına vurmaya başladılar. O asil koca ağaç küçük meyvelerinden ayrılırken sessiz çığlıklar attı. Sesini kimseye duyuramadı. Yaprakları bir yana meyveleri bir yana döküldü dibine. İncecik dalları kırgındı. Aldığı darbeler canını çok acıtmıştı, ama ne çare ki elinden bir şey gelmezdi.

İnsanoğlu dibinden meyvelerini toplarken yere düşen yapraklarını hor görüyor ezip geçiyordu. Meyve toplama işi bitmişti ki, elinde bir hızarla bahçeye bir cellât girdi. Çalıştırdı elindeki hızarı ve kökünden kesti koca cevizi.

Parçalara ayırdı ve ustaya teslim etti. Usta yonttu, bir parçasından oymalı bir beşik yaptı. Bütün ninnileri işledi. Temiz bir dünya aydınlık bir gökyüzü nakşetti. Keşke içinde yatacak bebelerin de bahtı aydınlık olsaydı…

Bir parçasından sandık işledi. Nakış, nakış desen, desen aşk, sevgi, mutluluk işledi. Genç bir kızın kalbini, yakışıklı bir prensin beyaz atını nakşetti. Sandık bittiğinde içine naftalin ve leylak kokan çeyizleri koydular. Her biri bir düş, bir hayal işlemeli oyalı çeyizleri. Ve bir gün beyaz duvaklı bir gelinin odasına koydular. Keşke sevdası da aşkı da bahtı da çeyizi gibi beyaz olsaydı…

Geri kalan parçasından bir ağanın odasına dolap işledi. Ağa dolabına murassa işlemeli silahını sakladı. Yanına sevda dolu mektupları koydu. Yavuklusuna yazmıştı gençliğinde, verememişti bir türlü. Geçmişin hatırına, sevdanın hatırına dedi ve yıllardır sakladı. O sararmış mektupları canı gibi saklamaktaydı…

Ve son parçadan bir kapı inşa etti. Nakış, nakış işledi, kalbinin odasına bir menteşe ile iliştirdi. Ve üstünden kilitledi. Anahtarını kuytu bir köşeye sakladı Bir da kimseye açılmadı o kapı. Usta birini sevmişti, beşiğe, sandığa, dolaba ve kapıya oydu bütün sevdasını. Onun da ciğeri yanmaktaydı…

Usta bütün ince duygularını işleyip bitirdikten, sonra, artan ceviz ağacı parçalarını ocağa attı. Kışın ortasın da insanın içini üşüten bu soğukta ısınmak zevk veriyordu. Oysa ceviz ağacının kalbi yanmaktaydı, ciğeri yanmaktaydı. Usta da o parçalarla birlikte parça, parça yandı. Pişman olmuştu dünyaya geldiğine, ceviz ağacı da pişmandı…

Müslüm TAŞ

Neler Söylendi?