Nevin Koçoğlu, Gaziantep’te doğumludur. Çocukluk yılları ise İstanbul’da geçer. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunudur ve aynı üniversitenin sosyoloji bölümünde hâlen öğrencidir.
Köy okullarında kütüphane oluşturmayı sosyal sorumluluk projesi olarak seçmiş, uzun yıllar bu konuda çalışmalar yapmıştır. Uzun yıllardır da Ankara’da yaşamaktadır.
Miletus, Luz Cultural, Pont Suspendu, Our Poetry, Different Truths, Bonyada Kalem, Carear en Salamanca, Mandegar, Turkish Literature Magazine, Honer ve Egtesad, Akköy, Yeni e,
Kurşun Kalem, Lacivert, Patika, Güney Dergisi, Eliz Edebiyat, Kurgu, Karşın, Mavi yazı ve şiirlerinin yayınlandığı dergilerdendir.
Şiirleri; İspanyolca, İtalyanca, Kürtçe, Farsça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça ve Sırpçaya çevrilmiştir. İspanya ve Almanya başta olmak üzere yurtiçi ve dışında uluslararası etkinliklere ve okumalara katılmış, antolojilerde yer almıştır.
Nevin Koçoğlu ile uzun bir tanışıklığımız oldu. Şiirleriyle tanıdım, tanıştık. Yüz yüze hiç görüşme durumumuz olmadı. Ama hep yazıştık, arada bir de telefonlaşırız. Sohbet ederiz genel dünya ve memleket hallerinden, yazılar ve şiirler üzerinde birde. Yayıma hazırladığım Usar yayınlarında çıkan Muharrem Usta'nın anıları olan “Yüküm Devrimdi – Devrimci Bir Sendikacının Tanıklığı” kitabının da ilk okumasını yaptı. Güzel bir rastlantı ile Antep'te olduğu günlere denk gelen DİSK/Genel-İş Sendikası'nda kitabın tanıtımı ve Muharrem Usta'nın “Vedanın Değil Vefanın Buluşması” olarak ifade ettiğim anmasına da katıldı. “Vefanın kitabı” değerlendirmesinde bulundu. Dostluğuna değer verdiğim, “iyi ki de tanışmışız” dediğim bir dost, bir arkadaş, bir hemşerim.
Nevin Koçoğlu ve şiirleriyle ilgili bir çok yazıyı okudum ve okudukça düşündüm. Bana gönderdiği dosyayı da ha keza. Her okuduğumda çıkardığım sonuç: Şiiri arkelojik bir kazı tarihin yurtlarından. Şiirin arkelojisi tarihin edebiyatından. Kültürel bir evrensellik imgesi, mısrası ile.
“Ve ben sana söylemeden önce, kalbimde arıttım tüm sözcükleri.
Yüzümü suya döndüm sonra. ...
Sonra, ben yüzümü yine suya döndüm, kalbimi sana“ diyor şair Nevin Koçoğlu.
"Küçük bir düş konar avuçlara,
Tüm türkülerin dili baharca" dediği gibi bir andı şair Nevin Koçoğlu'nun.
Magrib'i okudum, şimdi bir daha, bir daha...
Uzaklara, tuzla ovalanan kente, o kentin kaldırımlarına götürür oldu beni. Kalbim, ah kalbim, ne çok özlemle yoğruluyorsun. Nevin Koçoğlu bir başka şiirinde; "Penceremi zorlayan yeryüzünün nefesi..." diyor. "Küçük bir düş konar avuçlara,
Tüm türkülerin dili baharca" dediği gibi bir andı şair Nevin Koçoğlu'nun.
Özlemle yoğrulan olsan da yorulma. Heybemde şiirler var şairlerden. Mısraları yoldur, yolaktır.
"Kışı bekliyorum göz yaşlarım donsun diye..." yazmış bir şiirinde Nevin Koçoğlu. Anteplidir kendisi. Şiirlerinde Anteplice vardır, mısralarına usulca sokulmuştur Antepliği. Ünaldı, Yavuzlar, Yazıcık, Çıksorut, Kolejtepe, Çamlık, Hoşgör mahallesinden söz imgesiyle sesini duyarsınız adeta. Ama Antepli olduğu kadar hatta daha fazlası, şiirlerinde dünya edebiyatı turuna çıkarsınız alimallah. Dünya şairleri, yazarları, düşünürleri konuğunuz olur sesli sesiz. İnsanlığın evrensel kültür hazinesine değer verir. Şiirlerine konu eder. "Tuz ve Gece", "Tanrının Vişne Bahçesi " ve yeni yayınlanan "Kuğu Kardinalinin Ölümü" şiir kitapları var. Yerelden evrensele mirasımız olacak bir dili var şiirinin.
Nevin Koçoğlu'nun "Şimdi bir mektup yazıyorum gökyüzüne, zamanın akışına..." dizeleriyle bir noktalı virgül koyayım yazıya.
HİÇLİĞİN ORTASI
I
"Sonra acı geri geldi"
Yerleşti kemiklerime
Sen kötülüğe aitsin- dedi uzaktaki
Devrildi gökyüzünün dağları
Nefesini tuttu ipek ağacı.
"Söz suskunlukla birleşti
Dindi sözün titreyişi"
Sessizce beklediğim sunak çukuru
Söyle Dünya geçecek mi?
(...)
Nevin Koçoğlu
24 Nisan... 108 yıl... Önce ya da sonra demek yetmiyor sözcüklerin gücüne. Bu dünyada 108 yıldır “öldürüldüklerini kanıtlamaya, anlatmaya çalışıyor bir halk. Nevin'in şiiri bunu en güzel ifade ediyor sanırım.
“Ölüm Şarkısı
Dokunduğunuz yerde kan var
kuşkusuz bir ıstırap...
.
Atların taşıdığı o soysuz Ayıb
ve on beş nesil kayıp!
.
Şüphesiz çığlığın çığlığı yitirdiği yol uzun
ölümün biriktiği yer çok karanlık...
.
Ve esirgeyicinin görmediği
nefesler yutan o derin yarık!
.
Büyüler bozulan taştan lahitler-
altına gömülen o ıssız yazgı...
.
Kulaklarınıza beş kere söylenen ölümlü şarkı
ve seccade
kurumuş kan üstünde
.
Burada duvara kazıdığınız baba
ve her gece boynunuzdan öpen İsa...
.
Ey güneyimin kederli kızı
saçlarınız avuçlarınızda mı hâlâ?“ diye soruyor Nevin Koçoğlu Tuz ve Gece'den...
Yaraya tuz basmakla kalmıyor şair Nevin Koçoğlu, geceye de tuz basıyor... "Ölüm şarkısı" ile güne de tuz basıyor... sorular sorar şiirlerinde, okuyucu yanıt versin ister. Okuyucuyla konuşur tartışır gibidir. Sorgulayıcıdır şiirleri. Hayatın tüm ilmiklerini dokur ve hemen her alanını sorgular.
„Rüyasını arayan su, yarasına koşan tuz
mağlup bir ruhun kıyısıydı çarptığınız...“ derken Nevin Koçoğlu. Suyla konuşmakla kalmıyor imgenin gücüyle, suyu da konuşturuyor, rüzgarı,yağmuru, seli, sokakları ve hatta daha ötesi dokuma tezgahlarındaki çıkrıkları, kirtim kirt seslerini, alından damlayan teri konuşturduğu gibi.
"kendimizden geçtik de
sizden mi geçemedik
biz hiç bildiklerinizden olmadık
bileceklerinizden de
ne insandan yağ çıkarma derdimiz oldu
ne taştan himmet
avuçlarınızdaki titrek serçe yüreğiyle sevdik
ve her bir kelimeyle öldük"...
Yüreğin sesli diline, imgenin söz gücüne, aydınlık bilincin güğümlerine sağlık dedirtiyor okudukça şiirli yolculukta.
„Yemin Olsun En Son Üzüme
.
- her ateş bir avuç kül olur sonunda-
yemin olsun gecenin rahmini yırtan güneşe
biz içinizdeki çiçekleri ne susuz
ne de ışıksız bıraktık
yine yemin olsun ki gözlerinizdeki iki damla tuzlu denize
dokunduğunuz hazanı biz yaratmadık
.
aşk olsun aydınlığı boğan geceye
“kayayı delen incire”
ve şarap olan en son üzüme
biz sizi kendi çamurumuzdan yoğurduk
öğrenesiniz diye aşkın kadrini
kendi yanmalarımızda pişirdik
.
seheri ışıtan yorgun yıldızlar aşkına
biz cehennem ateşini sam yeli bildik
kendimizden geçtik de
sizden mi geçemedik
.
biz hiç bildiklerinizden olmadık
bileceklerinizden de
ne insandan yağ çıkarma derdimiz oldu
ne taştan himmet
avuçlarınızdaki titrek serçe yüreğiyle sevdik
ve her bir kelimeyle öldük
.
uyu kalbim!
dokunduğun sonsuz uyku senin“ şiirini okuyunca Tanrının Vişne Bahçesi adlı şiir kitabından aklıma insandan yağ çıkartmak isteyen, insanları sabun yapmaya çalışan Hitler faşizminin Nazi uygulamaları geliyor. "uyan kalbim, dokunduğun hayatın elleri, sevda telleri senin..." diyesim geldi.
İlikleri çözülmeyen geceye sarılan bir gömleğim ben
yağmursuz toprak kokusu
yaralı bir ağaç, incitilmiş yaprak...
Ve kurumuş iki göl artık gözlerim tuzdan ibaret...
.
Ve devam eder suya düşen göğün gözlerinden bakarak;
"Suya düştüğünde göğün gözleri
öğrendim yeşilin siyahtan daha acıya çaldığını
o yeşil çanaktan süzülenin bağışlanmazlık olduğunu
ve saydım kızıl çemberde akrebin-
külden yana kaç kez dönüş yaptığını,
saydım…" diyor Tuz ve Gece adlı şiir kitabında yer alan bir şiirinde.
„Unut beni!
Eski köprü
Geceye karışan Tiber
Sant'Angelo’yu koruyan melekler
Söyleyin Dünya geçecek mi?“ diyor en son yayınlanan “Kuğu Kardinalinin Ölümü” adlı şiir kitabında yer alan bir şiirinde. Hadi siz söyleyin, sizler yanıt verin, umut ile düş ile yanıt verin; söz söyleyin, ses eyleyin, dert eyleyin ille de derman eyleyin; yaşanan acılar, çekilen çileler, zulümlerin derin kazıdığı izler bu dünyada geçecek mi? Bu izleri nasıl sileriz?
Şiirin düğümlerini çözmek, güğümlerinin sesini duymak, imgesinden göğe bakıp yıldızlara salıncak kurmak istiyorsanız Nevin Koçoğlu'nu okuyun.