Yaşadığı aşk acısıyla yanan yüreği ve yazarın o yüce sevgisiyle dalga geçenler.
Gece karanlıkta oturuyordu yalnız başına, sırtını soğuk duvara dayayıp kan ter içinde ağlıyordu, saçı sakalı birbirine karışmış tozlu masanın üstünde deli gibi karaladığı tomar tomar kâğıtlar. Gözlerinden akan yaşların damladığı beyaz kâğıt parçaları tarihe yenik düşmeye mahkûm destanlar gibi sararmaya başlamıştı.
Kays delinin birimiydi Leyla’yı sevdiği için, Leyla’mıydı Kays’ı Mecnuna çevirip çöllere salan, toplumdaki birçok kişi maalesef, aşk için yanıp tutuşan Mecnuna gülüp dalgasını bulan.
Makamı büyüktü aşkın, dergâhı geniş
Kaç âşık girebildi bu dergâhın kapısından
Kaç destan yazıldı unutulmayan
Ey aşkınla kavrulduğum güzel
Yaşam denen yolda ilerleyen tüccar değilim
Yüreğime hükmeden aşk dergâhına yolcuyum.
Gecenin karanlığını bölüp odaya dalan güneş ışıklarıyla birlikte, başını bütün hıncıyla dayayıp uyuya kaldığı masanın üstünde gözlerini araladı şair. Elini uzatıp masanın üstündeki şiir yığınının içinden çektiği şiiri okumaya başladı.
Lakin temayül eyler gönlüm sana Rıdvan’ım
Aşk kokan ruhuma aç cennet kapılarını
Duydum ki Şems-i canım cennetinde misafir
İzin eyle divane gönlüm seyretsin canı
Can ki biçare canıma sardı dert ile gamı
Sineme vura vura meyil eyledim sana
Zamansız günahsız vurdu felek sillesini
Rıdvan’ım ahmak gönlüm muhtaçtır sana
Nice oldu canımın canını ansızın meyt edip
Sevda-zede gönlüme name-ı hicran yazdı Azrail
Canansız sineme hançer saplansa ne fayda
Acı hissetmem, ruhumu misafir etsin Azrail
Temayül———: bir tarafa eğilmek, yönelmek
Rıdvan———–: cennetteki meleklerin başı
Hasret-Keş——: özleyen, hasret çeken.
Hasret-zede—–: hasrete düşmüş, hasrete uğramış.
Name-ı hicran–: hicran mektubu, ayrılık mektubu
Sevda-zede—–: sevdalı, âşık
Ayağa kalktı divane şair; cennet bahçesinde düşlediği sevdiğine gülümsüyordu. Anılarla dolu odasına, destanlar yazdığı masasına sırtını dönüp arkasına bakmadan uzaklaştı. Elleri parkesinin cebinde, çenesi göğsüne dönük, ayaklarının asfalt yol ile buluştuğu noktayı izliyordu ağlamaklı gözleri. Yığılıp kaldı şair her gece dertleştiği kaldırımın üstüne, başı dert ortağı kaldırım taşının kucağına düşerken bir kez daha yoldan geçen araçları seyredip gözlerini kapattı.
Hastane koridorunda bağrışma seslerini duyuyor, aşkını sevdasını taşıdığı kalbi yenilmek üzereydi yaşama,
Okuduğu şiir son şiir miydi, sevdiğinin gidişinden sonra sustuğu kadar suskundu, üstünde duran doktora bakışları bırak vuslata varayım diye yalvarıyor gibiydi,
Yalvarışları kavuşturamamıştı onu, içinde yaşattığı Leyla’ya. Aşkın arastasında en yüksek makamdaydı
Anlaşılan daha uzun yıllar aşk pazarında yanıp kıvranacak acı çekecekti şair.
Yaşam neydi kimlerle doluydu. Kimler aşk için yanan şaire gülüp geçti, kimler unut onu ey aptal diye aşığın suratına haykırdı, kimler servetiyle aşkı yıkıp geçtiğini sandı.
Bilmezler ki ‘’ Mecnun Leyla’nın vücudu da dâhil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitirmiştir. Bir gün Leyla çölde onu bulur ama Mecnun aşkından çöllere düştüğü Leyla’sını tanımaz ve “LEYLA BENİM İÇİMDEDİR, SEN KİMSİN ?” der. Leyla, Mecnunun ulaştığı mertebeyi o zaman anlar.’’
Müslüm TAŞ