Şarkıların dili olsa da konuşsa, anlatsa bize o eski aşkları...
Çıkarsız, beklentisiz, sevdaları; sahilde, yakamoz da, ay ışığında ya da gizemli Samanyolu'nun altında...
"Baharı bekleyen kumrular gibi" saf ve yürekten umutla bekleyişleri ara ki bulasın. Ne eski sevdalar kaldı şimdilerde bize ne de gerçek sevgiler.
Heyecanını kaybetmiş bugünkü tüm hevesler; oysa yeterdi sevgiyi paylaşmaya bir gülüş, bir öpüş, ya da bir demet yasemen.
Sanki sandıklarda kilitli güzel olan ne varsa; kırık bir çerçeve, ucu yırtık bir resim, dantel işli sararmış mendiller, kurutulmuş bir kaç karanfil ve paslı, yorgun bir yürek.
Yok artık Yeşilçam tadında sevdalar, oysa şimdi tüketmeye hazır fastfood ya da ara sıcak hevesler, sevişler.
Şairin de dediği gibi, "Ben hep sende kaldım, veda ederken de, arkandan bakarken de."
Belki de aşk sandık güzel olan her şeyi, belki de hiç alışamadık vedalara...
Elbet bir gül bahçesi değil hayat, dikenleri de var, acıtanı da...
Uzaktan gramofondan ince bir müzik sesi, şarkılar seni söyler, vuslatın başka alem, Kanlıca'da yakamozda kırık bir tekne, zulada bir kaç şişe yakut, Sezen'in de dediği gibi...
Sevgisizlikten kirletmedik mi dünyayı, bir avuç mutluluk için kırmadık mı birbirimizi...
Hep bir acele, hep bir telaş varmak istediğimiz ama varamadığımız, hayal kırıklıklarımız…
Hep daha fazlası için yormadık mı kalplerimizi?
İncelik tek başına asalet, içinde varsa vardır, sonradan olmuyor...
Sevgiye yer açmak lazım, kalplerde paylaşmak lazım, güzel olan ne varsa...
Beklentiler çıkarsız, mutluluklar kahve tadında olursa muhteşem olur tabi ki.
Aslında bir tebessüm yeterdi mutluluğun kapılarını aralamaya…
Hadi hep birlikte şu soruya cevap arayalım:
Sevgisizlikten değil mi hayal kırıklıklarımız, yorgun kalplerimiz?..
Mutlu bir hafta dileğiyle...