"Geceye Mektuplar yazdım pulsuz,
Güne imzasız.
Havaya suya, dağa taşa,
Ve hayat denilen aşka ve kavgaya,
Yazdım yazdım attım bir zamanlar.
Kalpten kalbe giden bir yolda,
Adressiz yazdım "Görülmemiş".
Yaşamı sevdim,
Yaşamayı sevdim bir tek koşulla hesapsız, çıkarsız.
Ayrılıklara mesken oldu yüreğim,
Hasretliğe mekan oldu.
Geceye düş yazdım,
Güne güzellik binbir umutla.
Kim okur, kim yazar demeden..."
H. Karşıyakalı
“Kim okur, kim yazar demeden” yazmalı, okumalı yazılanları. Her yazının bir okuru, okuyanı olur elbet. Nisan deminde Mayıs'a geldik, Mayıs tanıklığında Haziran'a gidiyoruz zamanın sarkacında. Giden gidene oldu Mayıs'ta, göçen göçene oldu, bir o yana bir bu yana savrulanlar oldu kimi Meylican kimi Filizkıran fırtınasında. 17 Mayıs 2002 yılında vedasını bırakan Aşık Mahzuni'nin dediği gibi; “Bu yıl benim yeşil bağım kurudu / Dolu vurdu yaprakları çürüdü ...”. Önce Edip Akbayram başı çekti, ardından Volkan Konak. Sonra ömrünün son günlerini farkında olarak ahde vefa ettiği barış için “Barış Tüneli”nde sonunu göremeden Sırrı Süreyya Önder vedasını bıraktı. Ardından Uruguaylı Pepe, “Saraysız Başkan” da denilen Jose Mujica. Sinemacı, yazar ve yönetmen Ali Özgentürk de katıldı göç kervanına. Her gidenden öğrenilecek, dersler alınacak şeyler var bu hayatta.
Yine de “her şeyde bir umut vardır” diye gözlerimizi dikiyor, yüreğimizin kapısını aralıyoruz. Umut, aklımızın sinir uçlarında. Umut, fabrikalarda üretimin çarkını çeviren, şaltere elleri uzanacaklar da. Umut, evde iş de, tarlada, bağda bahçede, içeride dışarıda birlikte ses olacaklarda, güç olacaklarda, dur diyecekler de. Ayların en dirençlisidir Mayıs, direnmeyi yaşamak kılanlara tanıktır. Ayların binbir renkli çiçeklisidir Mayıs, baharda yazın müjdesidir. Günleri gül kokuludur Mayıs, günlerinde düşenler gül tenlidir. Mayıs umuttur, Mayıs yaşam. Eken biçen eller, yazan çizen eller, üreten bölüşen eller için dayanışmanın örgüsüdür Mayıs. Doğanın ve yaşamın diyalektiğinde “bir zamanlar” deyip, “nereden nereye” demeden dirençli günlerin mayasıdır Mayıs.
Hani nerde, nerede o günler diyeceksin! Ne uzak, ne yakın, ama bir gün mutlaka gelecek o gün, o günler. Her şeye rağmen enseyi karartmayalım, umudu tüketmeyelim. “Zaman her şeyin ilacı” derler. Zaman, her şeyin ilacı olduğu kadar aynı zamanda her şeyin hem başlangıcı hem de sonu...
Gece gündüzün sancısını yaşar, gündüz gecenin kaygısını taşır bu hayatta. Anları yaşarken insan, zamanın telaşıyla cebelleşir. Hiç boşuna değil bu olup bitenler. Güne umutla "merhaba" diyelim, hayatta tutunacak dalımız olsun onurluca yaşamak çabasında.
Dün Nisan, bugün Mayıs, yarın Haziran. Haziran'a uzanan güne merhaba, Mayıs'a tanık günlere, Mayıs'ın tanıklık ettiklerine “elveda” demeden bir mevsim daha ömrünü yaza uzatıyor. Yaz'ı yaza kavuşturan olacak vakitte ömrümüz. Baharca karşılamayı bekliyor her şeye rağmen. Ellerimizde bahardan çiçeklerle, gönlümüzde sevdaların yaşanmamış halleriyle yürümek bize düşen yaşam yolunda. Hasret gizemli sandığımız, umut her zaman saklımız olsun.
"Bir varmış bir yokmuş" derken, sırımız mutluluk olsun, özgürlük tutkumuz bu hayatta.
Mayıs'tan Haziran'a uzanırken zaman, meydanlarda hasretlikler bekliyor olsun. Karanfil koksun sokaklar, menekşe kokusunda buluşsun meydanlar, çiçeklerle kavuşsun eller...
Mayıs'a güzellik yakışır, Mayıs'a güller. Haziran'a düşler yakışır, Haziran'a şiirli mektuplar.
Unutmayalım, duyguların dilidir sözler, umutların sesi. Hasretlerin yurdudur sözler, düşlerin limanı.