DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
H-Karşıyakalı
H-Karşıyakalı
Giriş Tarihi : 27-03-2025 14:29

Türkülerin sesi olduğu kadar dili de olan Edip Akbayram

 

 

Antepli hemşerimiz, türkülerin sesi olduğu kadar dili de olan Sanatçı Edip Akbayram da 74 yaşında  vedasını bıraktı zamansız. Hani “Ölüm sana yakışmadı” denir ya bir insanın ardından, Edip abi de tam böyle bir insandı. Türkülerin diline, sesine en çok yakışanlarımızdandı bu hayatta. Türkiye’de, Anadolu Mezopotamya coğrafyasında yaşayan tüm halklar tarafından en çok sevilen, sayılan; türküleri dilden dile söylenen sanatçılarımızdan biriydi Edip abi.

Edip Akbayram 29 Aralık 1950’de Gaziantep’te dünyaya geliyor. Müzik tutkusu çocukluk döneminde başlıyor. Bir röportajında o yılları anlatırken “konserlerine gidip izlediğim ünlü şarkıcıların evde taklitlerini yapardım” diyor.


“Ben Alevi değilim, defterimde Sünni yazıyor. Lisede müziğe başladığım zaman güzel bir cümle gördüm; 'Eline, beline, diline sahip ol' diye... 'Bu kim?' dedim. 'Bu Alevilerin felsefesi' dediler. Bu cümleyi açtığınız zaman, çok güzel bir insan profili çıkıyor. Sonra başka güzel bir cümle daha buldum, 'Benim kabem insandır' diye... Ben 80 milyona şarkı söylüyorum” diyor bir söyleşisinde kendisini tanımlarken Edip Akbayram. Evet, 80 milyona şarkı söyleyen, türkü söyleyen biridir Edip Akbayram.

Antep bir kültür kentidir. Çok kültürlü bir kenttir. Bugüne kadar ilk aklıma gelenlerden Onat Kutlar, Ülkü Tamer, Halil Karaduman, Ahmet Ümit, Faruk Bildirici, Lütfiye Aydın, Nevin Koçoğlu, Ömer Lök, Nazife Ilıkçı, Bülent Ağcabay, Fayat Alagöz, Ahmet Ödük, Halit Araboğlu, Dilber Ay, Çapalılı Aşık Hasan Hüseyin, Mehmet Yakar, Ali Nurşani ve Ümit Canilhan gibi sanatçılar, gazeteci yazarlar, şairler yetişmiştir Antep'te.

Edip Akbayram'da bunlardan biridir. Edip Akbayram, henüz lisedeyken ilk müzik plağını Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan'ın türkülerini seslendirerek çıkardı. İlk plağını çıkardığı grubun adı “Siyah Örümcekler” idi. Plak da "Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası" ve "Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı. 1974'te Dostlar Orkestrası'nı kurdu ve Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu. Edip Akbayram 1960’ların ikinci yarısından itibaren (lise öğrencisi) kendi orkestrasıyla sahnelere çıkmaya başlıyor. Sonra Adana’ya geliyor, lise bitince de İstanbul yılları başlıyor. Doktor olmak onun en büyük hayali. Tıbbiyeyi de kazanıyor. Diş hekimliği fakültesi öğrencileri arasına katılıyor. Ama müzik onu öylesine sarıp sarmalıyor ki, dersleri ağır olan tıbbiyeye veda edip Anadolu Pop kulvarına katılıyor. Aşık Veysel’in şiirinden yola çıkarak ilk bestesi “Kükredi çimenler”i yapıyor ve 1971’de dönemin en önemli yarışması Altın Mikrofon’da birinci oluyor.

Edip Akbayram sanat yaşamında başlangıçtan itibaren ne yapmak istediğini: "Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum"diye açıklıyordu. Gerçekten de düşündüğü gibi yaşayan ve türküleri, şarkıları ile özdeşleşen bir sanatçıydı. 1 Mayıs 1998 tarihinde Agos gazetesinden Jaklin Çelik'in yaptığı röportajda ise “Ben bir sanatçıyım. Sanatçı da yaşadığı coğrafyadaki insanlarla, türkülerini yürek yüreğe, beyin beyine taşımak zorunda. Sanatçılık budur. Haksızlığa tahammülüm yok. Hayatım boyunca, sömürülen herkesin yanında olmaya çalıştım. Birbirini seven insanlarla elektriklenme, sevgi karşılıklıdır. İnsanda sıcaklık çok önemli. Zaten Türkiye gibi bir ülkede bizi ayakta tutan bu sevgi. Yoksa otuz yıl bu ülkede çok zor koşullar yaşadım. Bizim kuşağımızdan bana beş tane isim sayamazsın. Yollarını değiştirdiler, yürüdükleri çizgi yok oldu. En büyük yargı organı halktır. Halk kendine ihanet edene dersini çok güzel verir.” demişti.

1 Mayıs 1998 tarihinde Agos gazetesinden Jaklin Çelik'in yaptığı söyleşide yine, “Ben kötü insanların olduğuna inanmıyorum, kötü yönlendirilen insanların olduğuna inanıyorum. Ben azınlık veya fazlalık olarak hiçbir şey görmüyorum. Bu coğrafyanın içinde kimler yaşıyorsa hiçbir ayrım yapmaksızın benim için insandır. Türktür, Kürttür, Ermenidir, Çerkezdir, Rumdur. Kesinlikle öyle bir kompleksim olmadı. Sanatçılar için gerekli olan tek şey insanlar. Bir kere sanat hiçbir şeyi ayırmadan paylaşmaktır. Bunun içine sevgi de girer, kavga da. Bu coğrafyada yaşayanları, yıllarca da yaşamış olanların hepsini de kucaklıyorum. Hepsinden önemlisi şapkamla saygımla eğiliyorum. Dünyanın her yanında yanlış yere yönlendirilen insanlar olduğu gibi bizim ülkemizde de var. Zaten ilk başta bu görülebilseydi sanat adına, politika adına çok şeyleri kotarırdık.” diye belirtiyor. Bu perspektif Edip Akbayram'ı Edip Akbayram yapandı işte.

Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Ahmed Arif, Refik Durbaş, Can Yücel, Hasan Hüseyin, Vedat Türkali, Gülten Akın, Doğan Ceren gibi şairlerin şiirlerinden besteler okudu. “Güzel günler göreceğiz çocuklar”, “Karlı Kayın Ormanı”, “Memleket Nazım Hikmet, Nazım Hikmet Hasret”, “Eşkıya Dünyaya Hükümdar olmaz”, “Aldırma gönül aldırma”, “Benim meskenim dağlardır”, “Bekle bizi İstanbul”, “Yalan oldu”, “Metrisin önü”, “Gittin gideli”, “Türküler yanmaz”, “Bir şarkın olsun dudaklarında”, “Leylim Ley”, “Adiloş Bebe”, “Oğul büyümeli, Kız büyümeli”, “Ah sensiz”, Büyüde büyü”, “1 Mayıs” gibi türküleri sokakları, meydanları, grev ve direnişleri az inletip coşturmadı.

Che Guvera “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” demişti. Edip Akbayram da dayanışma inceliğine sahip biriydi yaşamında. Emek dünyasının tarihçisi Zafer Aydın, Edip’in dayanışma rotasını 3 Mart 2025 tarihli kendi sosyal medya sayfasında bu dayanışma inceliğini örnekleriyle anlatıyor: “1991’de 585 cam işçisi Paşabahçe fabrikasından atıldığında Edip Akbayram Beykoz’daydı. İşçiler direnip kazandığında Edip bu sefer de şenlik için oradaydı. Sahneye çıkıp, başlarını öne eğmeyenler için söylüyordu!

Edip Akbayram ile 1979’da tanıştım. DİSK’e bağlı Maden-İş Sendikasının Ümraniye Bölge Temsilciliği işçi çocukları için sünnet düğünü düzenlemişti. Sendika adına Edip ile görüşmek için Moda’ya gitmiştim. Ailesel bir yakınlığı kullanarak ona ulaşmıştım. Edip ile Ayten Akbayram çiftinin nikahını oğlumun anneannesi Kadıköy’ün Maide Ablası (Maide Çevik) kıymıştı. Tanışınca gördüm ki Edip hiç de zor ulaşılacak biri değilmiş. Bana olanca sıcaklığıyla “telefon falan etmeden de gelebilirdin” dedi. Edip, Kısıklı Güzel İzmir Aile Çay Bahçesinde işçi çocukları için sahneye çıkmayı kabul etti. Önce “Maide Ablamız var” diyerek ücret kabul etmedi. Bilet satmıştık bütçemiz de vardı, hiç rakam telaffuz etmedi, “ne ayırdıysanız o olsun” diyerek konuyu kapadı.

Yıllar sonra bir Anadolu kasabasının festivalinde birlikteydik. Muhteşem bir konser vermişti. Aynı moteldeydik. Organizasyonu yapan belediyenin başkanı Edip ile oturduğumuz masaya geldi, “şu anda parayı denkleştiremedik, haftaya size yollasak olur mu?” diye sıkılarak sordu, cevabını ben önceden biliyordum, başkan da anında öğrendi:

-Ne demek lafı mı olur? dedi ve Volkswagen otomobilinin benzinini cebinden doldurarak gitti.

Edip Akbayram ile konserlerinden çok demokrasi, insan hakları ve adalet temelli miting, yürüyüş, basın açıklamalarında bir araya geldiğimizi hatırlıyorum. Ona sadece telefon etmek yeterliydi. Kendisini katiyen evden aldırmazdı.

Edip Akbayram ülkenin vicdanı olmak konusunda hiç tereddüt etmedi. Bunun için de bedeller ödedi. Tek kanallı dönemde TRT ekranları kapandı. Konserlerine yasaklar konuldu. Ama o geriye doğru tek adım atmadı. Mağduriyetleri için ortalığı ayağa kaldırıp, patırtı gürültü de çıkarmadı. Hepsini kendi içinde sessizce yaşadı. Sadece sahnelerde ve meydanlarda toplumsal talepler için sesini yükseltti. Edip Akbayram sahneye çıktığında büyük enerjisiyle on binleri ayağa kaldırıyordu. Özel hayatında ise alabildiğine sessiz, sakindi. Her ikisini de isteyerek yapıyordu” diye anlatıyor. 50 yıllık sanat yaşamına 37 albüm sığdırdı.

Darbeli yıllardan ve yasaklardan da payını aldı Edip Akbayram. 2011 yılındaki Gazete Kadıköy'de yayınlanan söyleşisinde bunları da şöyle anlatıyor: “Küçük bir yerin mülki amirinin özel zevkine göre yasak kelimesi getirilebiliyordu. Yasak olması için bunun sanatçıya resmi yoldan tebliği önemlidir. 'Sayın Edip Akbayram siz Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde 'Aldırma Gönül' parçasını okursanız TC'nin bilmem ne maddesinin bilmem nesine göre bu suçu işlersiniz!' O olmadığına göre benim hiçbir şarkım yasak olmadı. Mesela ben Gaziantep'e gidiyorum ‘Aldırma Gönül’ü okuyorum. Urfa'da Emniyet Amiri diyor ki "Bunu burada okuyamayacaksın!" Okurduk. 3 saat karakolda oturur çay kahve içerdik. Bu tür kişisel engellemeler vardı. TRT’de 10 sene yasaklandı. Onlara şunu söyledim: “Türkülerden korkmayın, sanattan korkmayın, bunlardan korkulmaz. Bunlardan korkmadığınız zaman ülkede demokrasiden, çağdaşlıktan ve ileri gitmekten bahsedin. Kendi ülkemin ulusal televizyonunda 'Aldırma Gönül' ve 'Eşkiya' parçalarımı okuyorum. Değişen tek şey saçlarımın beyazlaşması. Yoksa kulağım aynı, burnum aynı. O kirli politikayı yaratanlar o kirli kafalarda gizli.” 12 Eylül 1980 darbesi döneminde sahne alması, parçalarının TRT'de çalınması 5 yıl yasaklanıyor.


Aynı gazetede Türkiye sol hareketi ve Türkiyeli aydın ve sanatçılar içinde “Şu anki aydın kesimini tutarsız buluyorum. Tabii bu dengesizliği de Türkiye'nin geçirmiş olduğu darbelere bağlıyorum. Bir defa Türkiye'de yapılan darbelerin hepsi genelde sola yapılan büyük darbelerdi. Bir de Türkiye'nin siyasi istikrarına baktığınız zaman, solun başına ne geldiyse hep bölünmekten gelmiştir. Ben size küsüyor ve farklı bir parti kuruyorum, veyahut illegal farklı bir eylem yapmaya kalkıyorum. Yıllarca söyledik. Yapmayın, masa başına oturduktan sonra ufak tefek detaylar götürülür. Çünkü sonucuna baktığınız zaman sosyalizm istiyorsunuz. Paylaşımı, insan hak ve hukukunu, demokrasiyi istiyorsunuz. Oturulup tartışılması lazım. Ama biz hep birbirimize kızdık, birbirimizle kavga ettik. Şu anki Türkiye'nin siyasi istikrarında çok çabuk ve bir kısa dönemde eğer birlik ve beraberlik olmazsa, solun adı da kalmayacaktır.” diyor Edip Akbayram. Evet, Sol'un bölünmüşlüğü, parçalı durumu kendini koruyor hala. Aynıların aynı yerde, ayrıların ayrı yerde durması yeterince başarılamıyor. Gerçi sağ da hem Türkiye'de hem de tüm dünyada parçalı, aynı sorunu onlarda yaşıyor. Aydın tavrı konusuna gelince Edip Akbayram'ın dedikleri doğru olduğu gibi, durduğu yerde onurlu bir yer. 1990'ların sonunda Fethullah Gülen cemaati özellikle solda duran, soldan bakan aydın, yazar, gazeteci ve sanatçılara kendi kulvarında yol açıyor, mavi boncuk dağıtır gibi ödüller dağıtıyordu. Hegemonya kuramadıkları kültürel ve sanatsal alanda solun sahip olduğu kültürel dokuyu bozmaya, hegemonyasını bu yolla kurmaya çalışılan bir saldırıydı aslında bu. Bu ödülleri red eden onurlu sanatçılardan biriydi Edip Akbayram.

Bizde liseli yıllarımızda dinlemeye başladık. 70'li yıllardı o zamanlar. Şimdi sene 2025, bugün de severek dinlediğimiz değerli bir sanatçı Edip Akbayram. 1990 yılında Stuttgart'ta düzenlenen "Emeğin Bayrağı Şenlikleri"nde tanıştık ilk olarak. Sahnede canlı dinlemenin güzelliğini yaşattı bize. Bizde mütevazi kişiliği ve engin gönlüyle bir de böyle iz bıraktı tanıştığımızda. O güzel sesi ve coşkun bir sel gibi akıp giden türküleriyle geldi geçti gönlümüzden.


Aydın, demokrat sanatçı kişiliği ve kimliğiyle dünden bugüne türkülerle devam etti çizgisi. Tez günde sağlığına kavuşmasını temenni ederken, tüm iyi dileklerimizi ona şifa için sunarken Edip Abi de göç eyledi birlikte yürünecek daha nice umutları, aşılacak nice debdebeli engelleri, salkım salkım esecek tan yellerini geride kalanlara, türküsünü söyleyenlere bırakarak.


Biliyoruz, “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz, Bekle bizi ey kavgamızın şehri, Benim meskenim dağlardır dağlar, Aldırma gönül aldırma, Türküler yanmaz”, Türküler Edip'siz kalmayacak, türküleriyle yaşayacak. Türkülerin sahipsiz kalmayacak.

Başımızı öne eğmedik hükümdar olmasın diye eşkıyalar dünyaya. Meydanlara çağırdık ezilenleri hava nasıl oralarda diyerek kar yağsa da üzerimize. Gidenlerimizi unutmadık bizden gitseler bile.  Öyle ağırız ki şimdi kendimize giden bir çınarın ardından. Ancak, türküleriyle yaşayacak olup, yaşamı, duruşu ve mücadelesiyle hep örnek alınacağı için meskenimiz neresi olursa olsun “Aldırma gönül aldırma, türküler susmaz, güzel günler göreceğiz” diyerek teselli ediyoruz kendimizi.

NELER SÖYLENDİ?
@
PUAN DURUMU
  • Süper LigOP
  • 1GALATASARAY3386
  • 2FENERBAHÇE3378
  • 3BEŞİKTAŞ3358
  • 4REEDER SAMSUNSPOR3357
  • 5RAMS BAŞAKŞEHİR FUTBOL KULÜBÜ3351
  • 6İKAS EYÜPSPOR3450
  • 7GÖZTEPE3347
  • 8TRABZONSPOR3346
  • 9KASIMPAŞA3346
  • 10TÜMOSAN KONYASPOR3446
  • 11BELLONA KAYSERİSPOR3344
  • 12ONVO ANTALYASPOR3343
  • 13GAZİANTEP FUTBOL KULÜBÜ3342
  • 14ÇAYKUR RİZESPOR3340
  • 15CORENDON ALANYASPOR3338
  • 16NET GLOBAL SİVASSPOR3435
  • 17SİPAY BODRUM3335
  • 18ATAKAŞ HATAYSPOR3320
  • 19ADANA DEMİRSPOR33-2
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA