Yaz sıcaklığı Sonbahar serinliğine dönerken, memleketin gündemi ise olanca sıcaklığını koruyor. Bir bayram öncesi yaşananlar, bir bayram öncesi günlerin ağırlığı omuzlarımıza öyle bir çöküyor ki, insan olarak sorumluluğumuz daha çok artıyor. Bayramları bayramca yaşamak haram oldu gibi neredeyse. Günler kanıyor, kardeşlik kanatılıyor, insanlık ağlıyor. Sevgiye, sevilmeye henüz doymamış, yaşamın sevincini tatmamış Sahile vuran çocuklar, “mülteci yolculuklar”da sadece umutlarını değil, yaşamlarını denizlerin dalgasına bırakan insanlık, yollara düşen ve per perişan edilen insanlık 21. Yüzyılda günlere, yıllara düşen ve derin iz bırakan acısı yaşamın.
Gün görmemiş, umutları asılı kalmış, özlemleri sararan çocukların, sönen yaşamların vebali omuzlarında tüm insanlığın. Bir bayram öncesi barışa uzanan yollar uzuyor, ömürler ise kısalıyor. Gözlerinde sevinç, yüzlerinde gülücükler donakalıyor insanın. Dünyanın halleri, memleket halleri hangi inançtan, hangi düşünceden olursa olsun, ki, herkesin bayramı kendine güzel, herkesin kendi inandığınca, düşündüğünce bir bayram öncesi umutlu sevinçler, umutlu özlemler sunmuyor insanlara. Oysa insanın varlık ve yaşama tutku halleridir umutlu sevinçler, umutlu özlemler taşıması, büyütmesi, paylaşması.
Günlerin ağırlığı altında bayramlar da eski coşkusunu, sevincini kaybediyor. Günlerin ağırlığı altında bayramlar da kendi özsel anlamlarından uzaklaşıyor. Acıların, gözyaşının, hüzünlerin, ve gencecik ölümlerin ağırlığı düşüyor üstüne. Yokluğun, yoksulluğun ve eşitlenmeyen, eşitlenemeyen koşulların, yaşam haklarının ağırlığı düşüyor. “bir yanımız bahar bahçe, bir yanımız yaprak döker” misali. Birilerinin mevsimleri hep bahar, birilerinin günleri hep bahar, birilerinin yaşamları güllük gülistanlık, birilerinin ise hep yaprak döker mevsimleri. Birilirenin ise hep günleri hep yokluk, yoksulluk ve bunun acısı, zulmü ile geçer. Birilerinin ise yaşamları şansa kalmış, göç yollarında, el kapılarında kula kullukla geçer. Acının, gözyaşının, dertlerin, sorunların bitmeyen sıkıntıların rengi düşer hep bu dünyadaş, bu adil olmayan sistemde.
Zorlu günler vesselam yaşadığımız bir bayram öncesi. Elbette bu böyle gitmez hepten. Elbette bu böyle gelmiş böyle gitmez her zaman. Hayatı yaratan umutlu eller, inançlı eller, hayata küstürmez bizleri. Hayata küsmemeli. Bu eller bir umut kapısı aynı zamanda. Bu eller açar bir gün bu umut kapısını. Bayramları bayramca kutlamak özlemi gerçekleşir. Gözlerimizde sevinç, yüzlerimizde gülücükler donakalmaz. Boy verir, çiçek açar, umut insandır çünkü, umut insandadır. Sarsılsa da, sararsa da umutlar, yok olmamalı hiçbir zaman. Umut her zaman vardı. Terk etmeyen bir sevda gibi, terk etmez bizi.
İşte zorlu günleri böyle aşacak emekçi insanlık. Günlerin ağırlığını böylece taşıyarak karanlık günlerden apaydılık günlere kavuşacak insanlık. Umutla, özlemle, sevgiyle, saygıyla ve kardeşçe. Birbirimizin acısını acımız bilip yaşayarak, sevincini sevincimiz bilip paylaşarak, haklarını hakkımız bilip kendimizden daha fazla koruyarak, savunarak yaşadığımız, bunu bir duruşa, bir zihniyete dönüştürdüğümüzde her şey daha güzel olacak. Herkes birbirinin bayramını bayramca kutlayacak. Ayrısı gayrısı olmamalı insanların.
İşte her bayram bizlere bunu bir kez daha düşündürtmeli, hissettirmeli, yaşatmalı. İşte her bayram bu duygularla bizleri test etmeli, kendimizi yeni baştan gözden geçirmeli. Bayramdan bayrama kardeş olduğumuz, bir elmanın yarısı olduğumuz hatırlanmamalı. Bir bayramdan bir bayrama dost olduğumuz, gök kubbenin altında yaşadığımız akla gelmemeli. Her günün, her anın, tüm zamanların duygu ve düşüncesi bu olmalı bizlerde. Unutmayalım kardeş olmak, dost kalmak, insan olmak, insan kalmak budur, yolu buradan geçiyor.
Bu bayramda en çok barışa ihtiyacımız var toplum olarak, insan olarak. En büyük fedakarlığı barış için yapmalı, en çok emeği barış için vermeliyiz. Bu bayramda umut kapısı, barış kapısı olmalı.
Bu duygu ve düşüncelerle bayramınız kutlu, yaşamınız umutlu ve mutlu olsun. Nice mutlu bayramlara…