Yine acılar içindeyiz. Yine bir yanımız yangın yeri. İnsanlığın vicdanını kanatan saldırılarla uyanıyoruz. Çok uzağımızda değil, yanı başımızda acılar deryası. Çığlık çığlığa haykırışlarla inliyor kulaklarımız. İstanbul’da Polislerimize karşı girişilen karanlık, terör saldırısında 44 tane canımız yaşamını yitirdi, yüzlerce insanımızda yaralandı. Neler oluyor derken Kayseri canımızı yaktı. 13 tane canımız yaşamını yitirdi. Belki uzaktayız. Belki sadece ekranlardan izledik. Belki de bir yakınımız var mı kaygısını yaşadık. Sonuçta ne olursa olsun, insan acısını duyduk yüreklerimizin en derinlerinde. İnsan sevgisinin yitimini hissettik her şeyden önce. Ekranlara kilitlenen gözlerimizde acıyı döktük. Bu nedenle İstanbul saldırısını karanlık güçler ne için yaparsa yapsın insanlığa karşı işlenmiş en ağır suçtur. Bu saldırıyı kınamadan geçemeyeceğim. Türkiye’nin acısını paylaşıyor, yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileklerimi iletiyor, yaralı kardeşlerimize geçmiş olsun diyorum. Sağlık, şifa temenni ediyorum.
Acılar içinde yazmak zor, acıyı yazmak daha da zor. Ama insan her koşulda kendini var eden toplumsal koşullar içinde yaşamının ve yazmanında bir sorumluluk olduğunu, yazarak da bir duruş, bir tavır almasını, bir ses vermesini bilmesi gerekir. Yazmak bir yaşam eylemidir sonuçta. İnsanlığının dediği gibi, “hayat devam ediyor” her şeye rağmen. Devam eden hayat içinde ne yapacağımız, ne yapmak istediğimiz, neler yaptığımız önemli.
Yaşam içinde güzel şeyler yapmak, bunun için yaşamak, insan yaşamını anlamlı kılar. Bireyselden toplumsala doğru olursa bu daha da önemli ve anlamlı olur. Yurtdışında yaşayanlar, iş güç sahibi olanlar, bir yaşam sürdürenler olarak insanlıkla var olan kültürel değerleri sahiplenmek, geliştirmek, bu doğrultuda atılan adımları desteklemek önemli bir sorumluluktur. Her insanın omuzlarına düşen bir sorumluluk var.
Kültür insanlık yaşamının estetik üretimidir. Yaşamın yeniden üretimidir de denir. Şiirden romana, öyküden resme, fotoğraftan karikatüre, türkülerden halk oyunlarına, bilimsel buluşlardan, araştırma incelemeye kadar tümü yeni bir yaşam için, var olan yaşamın estetik üretimin içerir. Bunun geliştirilmesi için ise, sahiplenilmesi, korunması ve yaşatılması gerekir. Bunların başarılması içinde kültürel çalışmaların, üretimlerin desteklenmesi gerekir. İnsanlığın, ulusun, şehirlerin kültürü böylece zenginleşir, gelişir. Yerelden evrensele kültürel değerlerin, ürünlerin, çalışmaların desteklendiği oranda geliştiğini, gelişeceğini bilmeliyiz.
Her halkın kendine özgü kültürü var. Halkların birbirine benzer olduğu kadar, birbirinden ayrı özgünlükleri olan kültürleri bulunduğunu biliriz. Her yörenin bile kendine özgü bir kültürü var. İşte Antep bunlardan biridir. Antep Barak yöresinin kültürü, barak havası, türküleri bu coğrafyanın özgün bir kültürüdür işte. Bu doğrultuda bilimsel çalışmalar, araştırmalar yapılıyor. Müzisyenler, sanatçılar, şairler ve yazarları, Antep türküleri, Antep öyküleri, destanları var. Almanya’da Anteplilerin kendi kültürlerini yaşatmak, tanıtmak için hem örgütleniyorlar, hem de birçok kültürel etkinlikler düzenliyorlar. Bu türden etkinlikler önemlidir. Bu tür etkinlikleri desteklemek, katkı sunmak, içeriğinin daha güzel, daha zengin olması için dayanışma içinde olmak önemlidir.
Tüm Anteplilerin bu tür çalışmalara destek ve dayanışmada bulunmalarını önemsiyorum. Elimden geldiğince içinde olmaya, kendi olanaklarım ölçüsünde katkı sunmaya çalışıyorum. Çağrım tüm insanlarımızın kendi kültürlerine sahip çıkmaları, destek olmaları, olanakları ölçüsünde katkı sunmalarıdır. Kültürel gelişmelerin sağlanması, korunması için, tanıtılması ve yaşatılması için kurumlaşmak, örgütlenmek, bin bir emekle kurulan ve yaşatılmaya çalışılan derneklerimize üye olalım, üyeliğimize sahip çıkalım. Bu, bir bütün olarak insanın kendine yatırımı, insanın geleceğine yatırımı, insanlığa yatırımıdır. Maddi olduğu kadar manevi yatırımıdır.
Yatırımlarınız zengin, yatırımlarınız bol olsun.
Sevgiyle kalın