Güneşin doğduğu yer Güneydoğu Anadolu’nun buram buram tarih kokan güzide kenti Gaziantep yine bizi kendine çağırıyor! Ben bu güzel kenti, her dokunuşumda içinden şimdi ne çıkacak diye merakla, heyecanla, yüreğim titreyerek açtığım bir bohçaya benzetiyorum. Bohça içinde kırk bohça Gaziantep…
Bohçaları açtıkça içlerinden birer birer çıkan derin tarih ve kültür miraslarımız bize ne büyük bir zenginliğe sahip olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor.
Gaziantep’e her gelişimde özenle, bezenle hazırlanıp görücüye çıkarılan bohça sayılarının arttığını görüyorum. Gazi şehrim tarihine sahip çıkıyor ve bir turizm kenti olmanın sorumluluğunu taşıyor. Bu da çok gurur verici doğrusu…
Bu kez Gaziantep bohçasını açtım, bir de ne göreyim? Karşıma müzeler kenti Gaziantep’in kıymetlisi “Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi” çıktı.
Zeugma Antik Kenti’nden çıkartılan eserler Arkeoloji Müzesi’nin sergileme alanlarına sığmayınca yeni bir müze planlanır. Bu çok özel müzenin mimarı olan Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, 2008 yılında temeli atıp, inşaat işlerini ve çevre düzenlemesini de dört dörtlük tamamladıktan sonra, müze binasını Kültür ve Turizm Bakanlığı’na teslim eder. Çok emek harcanmış buraya, ama değmiş doğrusu…
Antep’e gelip de 9 Ekim 2011 tarihinde kapılarını dünyaya açan müzenin muhteşem atmosferi içinde her biri bir sanat harikası, eşi benzeri olmayan, bir o kadar da yaşlı mozaikleri görmeden dönmek olur mu hiç? O zaman dünyada bir alanda çıkarılan en çok mozaiği bünyesinde barındıran ve yine dünyanın en büyük ve en önemli mozaik müzesi olma özelliğine sahip “Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’ne” doğru yola koyulalım…
Şehir merkezinde kime sorsanız bir çırpıda müzeye nasıl gidileceği hakkında herkes hemen yardımcı oluyor. Bu müze Antepliler’in göz bebeği… Hemen bir taksiye atlayıp Karşıyaka semtinde olan müzenin önüne gelmem 10 dakika sürdü sürmedi.
Bence, hafif kirli beyaza boyalı devasa müze binası şimdi karşımda duruyor. Çıkılmayı bekleyen birkaç basamaktan sonra geniş üstü kapalı avluya adım attığımda, “Başsız Athena Heykeli ” tarafından karşılanmak ise son derece heyecan verici oldu.
Zeugma Antik Kenti akropolündeki iki tapınaktan biri olan Athena Tapınağı’nın bu önemli heykeli, Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinden buraya getirilmiş. Altı tane yivli sütun arasına yerleştirilmiş bir kaide üzerinde duruyor ve sanki vücut diliyle de ziyaretçileri selamlıyor…
Buraya kadar her şey güzel! Ama şimdi üzerinde bulunduğum üstü kapalı avludaki hediyelik eşya satan kahvelerden birine oturup biraz soluklanıp, kendimi burada hissetmeye başlamalıyım! Bir fincan kahve içmek şu an için çok da iyi gelecektir. Bu arada boş durmak yok! Zeugma Antik Kenti ve müzeyle ilgili teknik bilgileri sizleri sıkmadan kısaca aktarayım.
Önce müze binasından başlayalım… Modern bir yapı ve sunum anlayışına göre düzenlenmiş olan müze 30 bin metrekare arazi üzerine kurulmuş. Zeugma Mozaik Müzesi Kongre ve Kültür Merkezi üç ana yapıdan oluşuyor, bunlar Mozaik Müzesi, Sergi ve Konferans Merkezi ve Arkeoloji Müzesi. Üç kata dağılan 7.075 metrekare sergileme alanına sahip. Burada ziyaretçilerin ihtiyacına cevap verecek her şey düşünülmüş. Ayrıca geniş kapasiteli bir otoparkı da var.
Oturduğum yerden hem Gaziantep’i seyrediyorum, hem de müzenin önünden geçen yoldaki yoğun trafiğe arada bir göz atıyorum. Gidiş gelişli yolu ortadan ayıran çimlendirilip çiçeklendirilmiş bölüme orijinal boyutta deve kervanı kompozisyonu yerleştirilmiş. Göze pek hoş görünüyor, sanki ağır ağır yol alıyor. Tam müzenin karşısına gelecek gibi yerleştirilen kervan, Antakya’dan Çin’e uzanan tarihi ipek yolunun Zeugma’dan geçtiğini vurguluyor. Dışarıdan girişe doğru şöyle bir bakıldığında, Zeugma Antik Kenti konusunun her yerde işlendiğini fark etmemek mümkün değil.
Kahve bitti, yeterince dinlendiğimi anladım! Şimdi sıra geldi müzeye girip Zeugma’nın muhteşem mozaiklerini görmeye. Müze kartımı okutup turnikelerden geçtim. İçeriye adım atar atmaz gözüme hemen çarpan, insana huzur veren ışıklandırma oldu. Etrafa toprak renginin tüm tonlarının sıcaklığı dağılmış sanki ve loş ışıkla bütünleşip inanılmaz etkili bir ortam yaratılmış. Bir an kendimi bu tatlı sıcaklığın kucağına bıraktım. Olduğum yerde de kalmaya devam edip hemen girişte ziyaretçileri karşılayan Kommagene Kralı I. Antiokhos’un yaptırdığı, Herakles ve Helios betimli antlaşma stellerine baktım. Sağlı sollu yerleştirilmiş iki kabartma üzerinde tokalaşma sahnesi var. Stellerin ortasına yerleştirilmiş cam bir levha üzerinde antlaşma yazıtının Türkçe ve İngilizce çevirisi yazılı.
Bu arada, güler yüzlü müze personeli tarafından karşılanmak ise insanda “kendi evinde olma” hissiyatını pekiştiriyor, eksik olmasınlar. Hemen bir kulaklık verdiler, bunun için 5 TL ücret ödedim. Görülecek objelerin hepsi numaralanmış. Kumanda aletine numarayı yazınca o obje ile ilgili bütün bilgiyi duyabiliyorsunuz. Hemen girişte bulunan bir bölümde Zeugma mozaiklerini anlatan üç boyutlu filmi seyretmenizi öneririm.
Zeugma Antik Kenti’nden gün yüzüne çıkartılıp, restorasyon işleri yapıldıktan sonra Roma ve geç antik döneme ait 2.248 metrekare mozaik, 140 metrekare fresk, 4 Roma dönemi çeşmesi, 20 sütun, 4 kireç taşından yapılmış heykel, bronz Mars heykeli, Mezar Stelleri, lahitler müzedeki yerlerini almışlar ve bizi bekliyorlar…
Sergi alanını gezmek için planlanmış gezi yoluna girer girmez karşılaştığım hoş bir sürpriz içimdeki çocuğu adeta dışarı çıkarttı…
Teknik bir yöntemle tabana yansıtılan bir mozaik resminin üzerinde balıklar adeta dolaşıyorlar! Mozaiğin üzerine geldiğinizde balıklar yer değiştiriyor. Sanki balıklarla kovalamaca oynuyorsunuz. Bu sahne gerçekten pek eğlenceli oldu. Utanmasam ya da buraya ne için geldiğimi unutsam balıkları kovalamaya devam ederdim. Zeugma havuzlarının canlandırılması amacıyla yapılmış bu aksiyon, çok hoşuma gitti doğrusu.
Gezi güzergâhında duvarlara ve tabana yerleştirilmiş sanat harikası, insanın nefesini kesecek güzellikte işlenmiş metrekarelerce mozaik duruyor. Antik dönemde günlük yaşantı, doğa ve mitoloji konulu sahneler, devasa boyutlarda işlenmiş eserler göz kamaştırıyor. Eros ve Psyche, Denizler Tanrısı Poseidon, Dionsysos’un Düğünü, Nehir Tanrıları’nın anne ve babası Okeanos ve Tethys, Afrodit’in Taçlandırılması mozaikleri ve saymakla bitmeyecek kadar çok birbirinden canlı ve etkili metrekarelerce mozaik tablo ince detaylarıyla gönülleri okşuyor.
Her objenin hemen yanına açıklama panoları yerleştirilmiş. Gezi rotası üzerindeki cam döşemeli köprülerden geçerken, önünüzde hiçbir engel olmadan mozaikleri izleyebiliyorsunuz. Mozaiklerin eksik olan bölümlerinin bir projeksiyon tekniğiyle vurgulanması çalınan bölümlerin bugüne kadar bulunamadığına işaret ediliyor. Ayrıca çeşitli noktalara yerleştirilmiş interaktif bilgisayarlar aracılığıyla müze ve içindekiler hakkında bilgi edinme imkânı yaratılmış.
Mozaiklerin ana maddesi Fırat nehrinden çıkartılan taşlar. Mozaik ustaları taşları 8-10 mm ebadında “tessera” denilen kübik formda keserek eserlerini bezemişler. Düşünebiliyor musunuz tek bir sanat harikası için bile binlerce, milyonlarca minnacık taş kesilmiş! Zeugma mozaiklerinin en önemli bir özelliği de tam 13 renk tonu ile renklendirilmiş olması. Doğada bulunamayan açık mavi, açık ve koyu yeşil, bir de turuncu renkte taşlar yerine cam “tessera” kullanılmış.
Şu anda bulunduğumuz bölüme müzenin tam kalbi diyelim. Bu bölümde Poseidon ve Eufrates villaları (ikiz villalar) orijinal konumlarında ve boyutlarında olduğu gibi buraya yerleştirilmiş. Sütunları, çeşmeleri, duvar freskleri, taban mozaikleriyle Zeugma’dan bir kesit gözler önüne serili. Arka planda bütün bir duvarı kaplayacak şekilde Zeugma fotoğrafı yerleştirilmiş. İnsan kendini Zeugma Antik Kenti’nde dolaşıyormuş gibi hissediyor. Zeugma’nın sanatsal ve kültürel yönü ve günlük yaşamın detayları hakkında bilgi sahibi oluyor. Müze içinde ziyaretçiyi Zeugma’ya götürmek amacıyla düzenlenmiş bu bölüm son derece etkileyici oldu.
Kendimizi kısa bir süre için de olsa Zeugma’da hissettik. Gelin şimdi birlikte geriye dönüp bakalım ve mozaiklerin müzede yerlerini alana kadar geçirdikleri serüveni yine kısaca gözden geçirelim.
Günümüzdeki konumuyla Gaziantep’e bağlı Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda, Birecik Baraj gölünün kıyısında, yeni Belkıs köyünün yakınında yedi tepe üzerine kurulmuş Fırat’tan nasibini almış antik bir kent Zeugma.
Kentin kurucusu (M.Ö. 300) Büyük İskender’in komutanlarından I. Selefkos Nikator. Suya hasret topraklara bol bereketini bırakan Fırat’ın nehrinin en kolay geçit verdiği kıyıda kurulan kente, kurucusunun ve Fırat’ın adı birleştirilerek verilmiş ve “Fırat Selefkos’u” denilmiş.
Selefkos eşini ne çok severmiş… Ne yapmış biliyor musunuz? Kentin tam karşısına düşen kıyıda eşi Apameia’nın adına ikinci bir kent kurarak, bu iki kenti ağaç kütüklerinden yapılmış salların oluşturduğu bir köprüyle birbirine bağlamış. Karısının adını da hiç unutulmamak üzere tarihe yazmış. Zaman içerisinde Apameia kenti önemini giderek kaybederken, Fırat Selefkos’u geliştikçe gelişir.
Daha sonraları Kommagene kralı Mitridates I. Kallinikos ile Selefkos kralının kızı Leodike’nin evlenmeleri söz konusu olunca, “Fırat Selefkos’u” çeyiz olarak Kommagene krallığına verilir. 40 yıl Kommagene’nin dört büyük şehrinden biri olarak kalan kent, M.Ö. 64’de Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katılarak ismi geçit-köprü anlamına gelen “Zeugma” olarak değiştirilir.
Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırındaki en büyük kenti olarak varlığını sürdüren Zeugma, stratejik açıdan önem kazanmaya başlar. Ekonomisine çok büyük katkısı olan 6 bin kişilik bir askeri birlik burada konuşlanır. İpekyolu üzerinde olması nedeniyle de bölgenin gümrük kapısı ve ticaret merkezi konumuna gelir, böylelikle zenginleştikçe zenginleşir… 20 bin dönümlük alana yayılan kentin nüfusu da 80 bini bulur.
İşte bizim mozaikler de bu zenginlik içinde dünyaya gelirler… Zeugma’ya yerleşen varlıklı insanların sayısı artar. Fırat manzaralı villalar kurulur. Hem de ne villalar!
Bölgede bulunan mozaik ustaları dur durak bilmeden çalışarak, insanda şaşkınlık uyandıracak kadar detaylı mozaik panolarla villaların duvar ve tabanlarını süslerler. Tiyatrolar, sütunlu caddeler, havuzlar, hamam, agora ve tapınaklar yapılır. Her yer heykellerle donatılıp duvarlar fresklerle bezenir. Artık Zeugma önemli bir sanat ve kültür merkezi haline gelmiştir.
Zaman içinde, M.S. 256 yılında Sasani kralı I. Şapur, Zeugma’yı ele geçirerek yıkar geçer. Ardından gelen bir depremle de yerle bir olur. Böylece Roma döneminde en zengin yıllarını yaşayan Zeugma bir daha kendini toparlayamaz. 5.-6. yüzyıllarda Bizans hâkimiyetine girdikten sonra, 7. yüzyılda Arap akınları başlayınca terk edilir. Daha sonraları 9.-12. yüzyıllar arasında bir İslami yerleşim yeri olarak varlığını sürdürür. 17. yüzyılda ise yanı başına Belkıs Köyü kurulur. Günümüz de çok önemli bir kazı alanı olarak dikkat çeken Belkıs Tepesi ve yamaçlarında pek çok devasa heykeller çıkarılmıştır. Bu heykellerin, Kommagene Krallığı’na ait tanrılar oldukları tahmin edilmektedir.
Uzun bir zaman unutulan Zeugma, yapılan kaçak kazılar sayesinde tesadüfen hatırlanır. 1987 yılında Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından ilk kazı gerçekleşir ve birkaç heykel bulunur.
1992 yılında yapılan kazı sonucu şarap tanrısı Dionysos ve eşi Ariadne’nin düğününün resimlendiği bir taban mozaiği ve villa gün ışığına çıkarılır. Derken 1993-94 yıllarında Birecik Barajı gündeme gelir… Müze müdürlüğü çalışmalarını hızlandırır ve bundan sonra yapacak çok şey vardır artık. Maşallah her köşe de mozaikler bulunmaya başlanır. Zeugma nihayet 2000 yıllık uykudan uyanır. Zaman ne kadar daralsa da tarih ve kültür mirasımız su altına terkedilemezdi… İşte o zaman ilk kez yurtdışından yardım alınmaya başlanır. Artık Zeugma dünyanın dilindedir, herkes el ele verir ve şu anda müzede bugün gördüğümüz ve ileride göreceğimiz sanat harikaları kurtarılır. Gaziantep Mozaik Müzesine yerleştirilemeyenler bir süre depolarda saklanır ve bugün gördüğüm gibi “Zeugma Mozaik Müzesi’nde” yerlerini bulmuş vaziyetteler.
Vallahi anlatırken başım döndü! Bu nasıl bir serüven? Mozaiklerimiz yerini buldu ya! İşte önemli olan da bu. Varsın başım dönsün…
Müzemizde bulunan birbirinden güzel mozaikleri tek tek gördüm. Hayran kaldım! Hepsinin bir hikâyesi var. Anlatmakla bitmez. Umarım siz de ilgi duyar, gelir bu güzellikleri kendiniz yaşarsınız.
Müzenin giriş katında Fırat nehri kıyısında bulunan Poseidon – Euphrates ve Dionysos villalarına ait mozaikler sergileniyor. Bir kat yukarıda 2000 yılında kurtarma kazıları sonucu bulunan mozaikler karşımıza çıkıyor. Hepsi birbirinden muhteşem ve hayran kalınası güzellikte.
Ayrıca Gaziantep çevresinde bulunarak Gaziantep Müze Müdürlüğü’ne teslim edilmiş Bizans dönemine ait mozaikler de burada sergileniyor.
Müzenin bodrum katına inmek mümkün olmadı. O gün geçici olarak merdivenlerden aşağıya iniş engellenmişti. Birinci kattan gördüğüm kadarıyla Roma Hamamı’na ait mozaikler burada sergileniyorlar.
Buradaki en önemli eserlerden biri olan Roma savaş tanrısı “Mars Heykeli” bodrum katında sergilenen hamam mozaiklerinin yanı başından giriş katı hizasına kadar yükselen bir sütun üzerine yerleştirilmiş. Çıplak olarak ayakta duran heykel, bir elinde mızrak diğer elinde çiçek ziyaretçileri kolluyor sanki. Gözlerinden hırçın bakışlar okuduğum bronz heykelin boyu 1,5 m. Etrafına meydan okur gibi bir duruşu var. 2000 yılı kazılarında Poseidon villasında bulunmuş. Bir meydan heykeli olduğu sanılan Mars’ın, Sasani saldırısından korumak amacıyla villa içinde saklandığı tahmin ediliyor.
O şimdi halinden ve yerinden memnun, gözlerinde hırçın bakışlarıyla etrafı kolaçan etmeye devam ediyor…
Müzeye gireli kim bilir kaç saat oldu bilmiyorum. Buraya bir gelen kolay kolay ayrılamaz diye düşünüyorum. Her şey o kadar farklı ki! Tarihin en büyük uygarlıklarından Roma’nın misafiriyiz burada. Gördüklerimi içime sindirmem zaman alıyor… Sanırım siz de aynı duyguları yaşarsınız…
Yavaş yavaş finale yaklaşıyoruz! Nihayet beklediğim an geldi çattı! Şimdi artık doğruca hepimizin yüzünü çok iyi bildiğimiz, Gaziantep’in simgesi haline gelmiş, dünyanın tanıdığı bir mozaiğimiz olan, gizemli “Çingene Kızı’na” gidelim. Gidelim de buğulu bakışlarını birlikte görelim.
Merdivenlerden müzenin üst katına neredeyse koşar adımlarla çıktım. “Çingene Kızı” burada özel bir bölümde ziyaretçilerini bekliyor. Bir labirentin içindeyim şimdi. Yerdeki beyaz istikamet okları olmasa ne tarafa gideceğimi bilemezdim. Gizemli kıza gitmek çok kolay olmamalı… Üç-beş adımda bir sağa sola devam ettikten sonra ilk gördüğüm bir çift iri göz oldu! Karanlık ortamda sadece mozaik aydınlatılmış. Bakıştık bir an, selamlaştık sanki… Yarabbi bu nasıl bir bakış böyle! Kabarık saçları bir eşarpla ensesine bağlanmış. Bir tutam saç yanağına değmiş. Dolgun yüzünde çıkık elmacık kemikleri var. Dar alnını ortadan ikiye ayrılmış perçemler süslüyor. İç içe geçmiş halka küpeleri çok yakışmış ve o iri badem gözleriyle beni adeta takip ediyor… Ben bu mozaiği yapan ustaya ne diyeyim şimdi? Tek kelimeyle harika!
Ben hüzün okudum bu buğulu gözlerden çok etkilendim! O arada bir güvenlik görevlisinin yanı başımda olduğunu fark ettim. Bizim kız çok iyi korunuyor. Biz tedbirimizi alalım da. Ne olur ne olmaz!
Zeugma’da 1998 yılında yapılan kurtarma kazılarında bir villanın çok hasar görmüş taban mozaiğinde bulunmuş “Çingene Kızı.” Mozaikte sadece bir kadın başı figürü kalmış. Yukarıda saydığım görünüş özelliklerine göre ona “Çingene Kızı” yakıştırması yapmışlar.
Mozaiğin kimi tasvir ettiği konusunda farklı görüşler var. Saçlarının ortadan ayrılmış olması, gözleri ve burun yapısıyla Büyük İskender olarak yorumlanırken, bir başka yoruma göre de Toprak Ana Gaia olmalıdır. Saçlarının yan tarafında görünen asma yapraklarından kaynaklanan bir görüş ise, Dianysos’un öğretilerine inanan bir kadın “Mainad” olma olasılığıdır.
O kim olursa olsun… Gözlerindeki buğulu hüzünle Gaziantep’in simgesi olan “Çingene Kızı’mız” olarak gönüllerimizde yer almaya devam edecektir…
2012’de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü alan ve bu ödülü fazlasıyla hak eden Zeugma Mozaik Müzesi’ni birlikte gezdik.
2012’de Zeugma Antik Kenti’nin, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Aday Listesi’ne alınıp uluslararası arenaya taşınmasından gurur duyuyoruz. Bu listeye girme başarısını gösterenler, insanlığın ortak kültür değeri sayılıyor. Bu güzel gelişme çok büyük ve çok önemli bir başarı. Hem bu büyük başarının sağlanmasında hem de Gaziantep’teki zengin tarihsel ve kültürel değerlerimizin korunup iyileştirilmesinde çok önemli katkıları olan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Asım Güzelbey olmak üzere emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsek az olur… Bir teşekkür de Zeugma Antik Kenti’ni kendi adıyla anılan müzeye taşıyanlara gidiyor.
Herkesi bu muhteşem müzeye davet ediyorum. Buram buram tarih kokan Gaziantep’e gelin, modern müzecilik anlayışının fevkalade uygulandığı bu eşsiz ortamı illâki görün. Adım adım tarihin izleri arasında dolaşırken tadı dillere destan olan Gaziantep baklavasından da yemeyi unutmayın…